İlk Röntgenden Uranüs’ün Keşfine: Tarihte Büyük Etki Yaratan 10 İnanılmaz Belge ve İcat

1734 yılında İngiltere’de yaşayan Martha Gerrish adında bir hanımefendi, gökyüzünde küçük bir astronomik görüntü gözlemlediğini yazmıştır. gökyüzünde güneşin yanında iki hale olarak görünen optik bir fenomen parselbaşka bir isimle parhelion Bu makale, birçok kadının eğitime sınırlı erişime sahip olduğu ve erkekler kadar zeki olmadıklarının düşünüldüğü bir döneme ilişkin bu belgenin gözleminin kanıtıydı; Bir bayanın adına gönderdiği ilk mektuptur.

Edwin Smith papirüsü, dünyanın en eski cerrahi belgesidir. 16. yüzyıla aittir. Hiyeroglif sistemle yazılan bu belge, hastalıkların teşhisi ve cerrahiye odaklanmaktadır. Papirüs, Eski Mısır’ın tıbbi bilgisinin ne kadar kapsamlı ve harika olduğunun bir kanıtıdır. Kırıklar, çıkıklar ve yaralar dahil olmak üzere kırk sekiz farklı travma türünün tanımları; bağırsaklar ve kan damarları dahil olmak üzere çeşitli fiziksel fonksiyonlarının analizini içeren metin; Tıbbi kanıtlara dayalı bilimsel yaklaşımın erken bir örneğidir.

On yedinci yüzyılın başlarında, Avrupa’da bilim tarihine geçecek bir alet icat edildi: bileşik mikroskop. On yedinci yüzyılın sonunda bilim adamları; Bu buluş sayesinde kan hücrelerini, mikroorganizmaları, bakterileri ve çok daha fazlasını keşfetti. Bu bilim adamlarından biri olan Robert Hooke’un ‘Mikrograf’ adlı kitabı mikroskopi alanındaki ilk önemli çalışmadır. Hooke gözlemlediği bitki ve böceklere yer verirken hücre tanımı ilk kez bu kitapta yapılmıştır.

On sekizinci yüzyıl Avrupa’sında her yıl yaklaşık 400.000 kişi çiçek hastalığından öldü. Hastalığı geçirenlerde ağrılı çıbanlar, ateş ve kusma görüldü. Virüsten kurtulan insanlarda yaralar kalacak ve hastalığa yakalanan bazı kişiler görme yetilerini kaybedecekti. Ancak çiçek hastalığının hiç bulaşmadığı bir grup vardı: sütçüler. Edward Jenner adlı bir cerrah, bu kişilerin sığır çiçeği hastalığına maruz kalmalarının onlara çiçek hastalığına karşı bir tür bağışıklık kazandırdığı sonucuna vardı. Bu teoriyi test etmek için Jenner, neşteri kullanarak sığır çiçeği püstüllerinden az miktarda sıvıyı sekiz yaşındaki sağlıklı bir çocuğa aktardı. Çocuk daha sonra çiçek hastalığına yakalanmasına rağmen etkilenmedi. Jenner böylece aşılamaya yönelik ilk bilimsel yaklaşımı geliştirdi.

Birçok büyük keşif gibi, X-ışını da tesadüfen keşfedildi. 1895 yılında Alman mühendis ve fizikçi Wilhelm Conrad Röntgen radyasyon üzerine bir çalışma yürütüyordu. Katot ışınlarının camdan geçip geçmediğini test eden bir deneyde, radyasyonun çok kalın ekranlardan geçebileceğini fark etti. Kısa süre sonra, X ışınlarının insan dokularından geçebileceğini ve iskeletleri ve organları gösterebileceğini keşfetti. Karısı Anna Bertha’nın ilk röntgenini çekti. Anna Bertha, elinin röntgeni karşısında dehşete kapılmıştı.

“Kendi ölümümü görmüş gibiydim.”

Bilim tarihi birçok tesadüfi keşifle doludur, ancak çok azı penisilinin keşfi kadar etkili olmuştur. 1928’de bakteriyoloji profesörü Alexander Fleming çalışmalarına birkaç hafta verdi. Laboratuvarına döndüğünde petri kaplarının kontamine yani tehlikeli atık olduğunu fark etti. Küfün antibakteriyel bir madde olma potansiyelini fark eden Fleming, onu saflaştırmaya çalıştı. 1940’a gelindiğinde, bilim adamları Howard Florey ve Ernst Chain, penisilini ilaç formuna başarıyla getirdiler. O zamandan beri antibiyotikler, tahminen iki yüz milyon hayat kurtaran bir ilaç sınıfında ilk sırada yer aldı.

Wilhelm Röntgen, 1895 yılında Crookes tüpü sayesinde X-ışınlarını keşfetti. Bu gizemli ışınların Crookes’un ölülerle iletişim kurmasına yardımcı olduğuna inanılıyordu. Daha sonra bu gizemli ışınların elektron akımları olan katot ışınları olduğu belirlendi.

Dinozor avcısı Gideon Mantell, 1849’da güney İngiltere’nin Jurassic kıyılarında yaptığı dinozor fosilleri keşiflerinden ayrıntılı çizimler çizdi. Kraliyet toplumutopluluğa gönderildi. Kraliyet toplumu kütüphanecisi Keith Moore, bazı çizimlerin aslında Mantell’in karısı tarafından yapıldığını belirtiyor; Keşfedilenleri diğer bilim insanlarına göstermek gerektiğini söyledi. Moore, bu çizimlerin koleksiyonerler kadar anatomistler için de paha biçilmez olduğunu ekliyor.

“Bugünlerde bir dinozorun neye benzediğini aşağı yukarı biliyoruz ve bu resimler gerçekten yardımcı oldu.”

1782’de William Herschel Kraliyet toplumuadlı derneğe mektup yazarak güneş sistemimizin ana gezegeni bulduğunu söyledi. Bilim adamları o sırada gökyüzünde neler olduğunu bildiklerini düşündükleri için bu oldukça şaşırtıcı bir keşifti. Bu, modern tarihte keşfedilen ilk gezegendi.

Bir mucit olan William Henry Fox Talbot, bugün fotoğrafçılığın öncüsü olarak görülüyor. Zayıf çizim yeteneğinden bıkan Talbot, fotoğraf çekmenin yeni bir yolunu bulmaya çalıştı. 1833’te İtalya’daki Como Gölü’nü ziyareti sırasında resmi çizememesi, eskizleri otomatik olarak kendisi için yapacak ışığa duyarlı kağıttan yeni bir makine hayal etmesine yol açtı. İngiltere’ye döndüğünde Wiltshire’daki Lacock Abbey’deki evinde bu proje üzerinde çalışmaya başladı. Thomas Wedgwood zaten fotogramlar -yaprakların ve diğer nesnelerin siluetleri- yapmıştı ama bunlar hızla soldu.

Fotoğraf kağıdını ışığa maruz bırakmak bir görüntü oluştursa da, son derece uzun pozlama süreleri gerektiriyordu. Tesadüfen, çok kısa bir süre maruz kaldıktan sonra bunun bir manzara olduğunu keşfetti. Manzarayı kimyasal olarak negatife çevirebileceğini keşfetti. Bu negatifteki sahne daha sonra kimyasal bir solüsyonla düzeltildi. Işığa duyarlı gümüşü çıkardı ve fotoğrafın parlak ışıkta görüntülenmesini sağladı.